26/08/2018
İnsanın uyanışı için gerekli olan ikazlarını hayat ortaya koyduğu olay örgüleri üzerinden yapar. Nasıl ki bilinçaltının çözülmeyi ve yüzleşilmeyi bekleyen travmatik yaşantı kaynaklı duyguları gün yüzüne çıkabilmek için, insanın davranışlarını manüpüle ederek aynı travmatik hayat olaylarını kurgulayarak insanı o zemine çektiği gibi, potansiyel olan olgun üst bilişsel yapı açığa çıkabilmek için bilincin davranışlarını kendisini fark edebilecek kadar kırılgan bir zemine çekerek bir şeylerin değişmesi gerektiği, atılım yapılarak yenilenme arzusu duymamızı sağlatarak açığa çıkar. Kendisini keşif etmeye motive bulabilmesi için insanın, yaşadığı bunalımların eski öğrenmelerle çözülmeye yetmeyecek kadar ilkel kalan duygu ve davranışlarını fark etmeye başlaması ile olacaktır. Tüm bu süreç kendi içindeki anlamlı bütünlüğüyle, psikoloji biliminde araştırmaya yönelmiş profosyonel tarafından kolayca fark edilecektir. Bu farkındalıklarla şekillenmiş psikoterapi çalışmalarında, danışanın menfaatine yönelik organize edilerek kullanılacak terapi araçlarından birisi haline dönüştürülebilmeye müsaittir. Gündelik hayatın spontan akışı içinde insanlar bu döngüyü fark edebilecek kadar, kendi içsel analizlerine yönelemezler. Bu yönelmeyi yapabilecek kadar istekli olabilmeleri için kritik ve yıkıcı, dağıtıcı hayat olaylarına maruz kalmaları gerekir, hayat olaylarının yaşantısı ister kadere dayalı oluşsun, ister rastlantısal olsun, isterse bilinç altı ve bilinç üstünün manipülasyonları ile şekillenen kurgulanmış, farkedilmeden hazırlanmış insan davranışlarıyla oluşsun değişim için gereklidir. Kişilik olgunluğa ulaşabilmek için hayatın inişli çıkışlı yaşantılarına maruz kalarak zorlanmak zorundadır. Zorlamanın baskıcı, bir okadar da itici gücü alışkanlıklarla örülmüş, beton kadar sertleşecek kadar kalıplaşmış yaşama şeklininin yerine daha işlevsel olanı getirebilmek için gerekli olan irade gücünün oluşmasında, bilinç sıçramasının gerçekleşmesinde çok önemli etkiye sahiptir.
Eskilerin dervişleri, dergahtan ayrılırken birbirlerine belan bol olsun diye dua ederlermiş. Genelde edilen duaların latif yönüne alışık olan kulaklarımız, belayı temenni eden şekli karşısında yaşanılan ilk şaşkınlığını atlattığında asıl anlamını fark etmeye başlıyor. O zamanların alimleri şunu fark etmişler ki, durağan ve stabil yaşantı insanın gelişimini sekteye uğratıyor. Başlangıçta boş bir levha kadar temiz olan bebeğin zihni yaşam içinde maruz kaldığı yaşantılarla zihinsel yapısını inşa etmeye başlıyor. Genetik dürtülerinin de etkisi altında geçirdiği bu sürecin sonunda andaki kendisini tanımasını sağlayan özelliklerini ediniyor. Içinde varlık bulduğu toplumun, ailenin değer yargılarından edindiği kayıtlamalarla kendisini zan ettiği bütünlüğü belli zaman sonra yetmemeye başlıyor, daha fazlası gerektiğini bilerek gelişimin sonsuz macerasını atılmak istiyor merakçı bilinci. Bu atılımın ilk şartı olan konfor alanından çıkma iradesini gösterebilirse bilinç, köklü zihinsel değişimlerin yaşandığı dış dünyanın farklılıklarından öğrendikleriyle kendisini yeniden inşa edecektir. Gelişimin karşısındaki en güçlü düşman durağanlıktır. Bu durağanlığın yıkılması gerektiği bilincinde olan dervişin bela arayışı, belanın insanı konfor çemberinin dışına iten, yeni öğrenmeler sağlayan, sorun çözme becerilerini geliştiren vurucu hisleri oluşturabilmesindendir.
Açıklanması gereken diğer önemli kavramlardan diğeri de kollektif bilinçaltının ne olduğu ve hayatlarımzı ne yönde etkilediğini anlamak olacaktır. Tarif etmeye çalışacağım bu terim, bu alanda uzman olan insanlar için çok defa duyulmuş olmasına rağmen ilk defa duyanlar için başlangıçta felsefik, daha sonra fantastik en sonda da büyüleyicilik yönüyle aynı anda bir çokdurumu zihinlerde yaratacaktır. Dedesi erik yemiş, torunun dişleri kamaşmış sözünü çoğunuz duymuşsunuzdur. Bu sözün anlatmaya çalıştığı en basit bilgi, genetik aktarımın nesiller arası kişilik paylaşımını ne yönde etkilediğini açıklamak üzere söylenmiştir. Bugün sahip olduğumuz modern bilimin keşifleri arasında yerini almış gen teorimi üzerine bir çokaraştırma yapılarak, bu alanın sırları her geçen gün keşif edilmektedir. Artık atalarımızın sahip olduğu bir çoközelliğin genler aracılığıya nesiller arasında aktarılarak devam ettiğini bilgisi bir çoğumuz tarafından klişe sayılabilecek kadar içselleştirilmiş gerçektir. Diğer yönüyle genetiğimizde kayıtlı olan veri tabanına bağlı, hayatımızda yaşacağımız potansiyel etkileri ön görmek mümkün hale gelmeye başlamıştır. Hatta gen ıslahı ve analizi yaparak doğacak çocukların bütün özelliklerinin önceden şekillendirilebileceği populist söylemi dahi yayılmıştır. Gen havuzlarının oluşturularak, ideal olan steorotip insan modeli oluşturma hayali, bilim kurgu filimlerin senaryolarından taşıp bilim adamlarının labaratuvarlarında incelenmeye çoktan başlamıştır. Genetik özelliklerimizin keşfi ile alakalı atılan onca bilimsel adımın devrimsel buluşlarının yanında bir konu vardır ki gölgede kalmaya hala devam etmektedir, daha fazla ihmal edilmeden üzerinde çalışılması hayati öneme sahiptir.
Gölgede kalan bu alanın adı, zihnimizin parçalarından bir tanesi olan ve beynimizin kıvrımları arasında varlık sürdüren kollektif bilinç altı terimidir. Carl GustavJungun, üzerinde çalışmalar yürütüp, psikoloji biliminin tartışmasına sunduğu, yenilikçi ve bir o kadar da fantastik özelliğiyle şaşırtıcı bu terimi anlamlandırmak, gelişim sürecimizin seyrini belirleyeceğinden kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olanın peşinden giderek bende bu konu üzerinde fikir beyan etme gereği duydum. Geçmişten bugünümüze oradan da geleceğe aktarılan bilgi depoları olan genlerimizin içerdiği bilgilerin kaynağının hangi zamanlardan itibaren başladığı sorusu üzerine çok az düşünme ihtiyacı duyarız. Sorunun cevabı kainatın oluşmasını sağladığı var sayılan ilk patlamaya kadar gidiyor aslında. Bizler gen havuzumuzda, sadece dış görünüşümüzü ve huylarımızın açığa çıkışını etkileyen bilgileri aktarım yoluyla almıyoruz. Biz varoluşa ait her ne varsa, aklınıza gelebilecek en küçük ayrıntılarına kadar inilebilecek bilgileri, tarihsel aktarım yoluyla kollektif bilinçaltımızın sonsuz kapasitesindeki depolarında muhafaza ediyoruz. Şaşırtıcı biliyorum, hatta biraz da ürkütücü. En ilkel atalarımız olan canlıların, ister evrimsel açıdan primat diyin, ister varoluşsal maneviyat açısından ademlehavva diyin, tanımlamanız sizin yönelimize bağlı olarak değişse de mana açısından aynı olduğundan benim için geneleme yapmakta sakınca görülmeyerek anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Şuan ki varlığımızda, ateşi bulan atamzıın yaşadığı büyüleyici ilk heyecanından, kan içindeki çiğ etin tadını alan damağımızdan, dünya savaşlarıyla öldürdüğümüz her düşmanın yarattığı zafer duygusndan, Amerikanınkeşfini sağlayan maceraperestliğin heyecanlı kaşifçiliğinden, tarihin not alamadığı bütün insana dair yaşanmışlıkların hepsinden oluşan bilginin ta kendisini kollektif bilinçaltımızda semboller şeklinde kayıtlanarak bilişsel yapılarımızda bulunuyorlar.
Biz kainatla, tarihsel geçmişle, kurgusal gelecekle, varlıkla, yoklukla bir bütün halinde tekiz, aynı şeyiz, ayrı parçaların birleşimiyle oluştuğumuz bütünlüğün ta kendisi olduğumuzu anlamamızı engelleyen bizim bencilleşmemizle oluşan bireyci yaşantımızdır. Bireyselliği yüceltmeye yönelik işlev gören haz mekanizmaları, bütünün kendisi olduğumuzu hisettirecekkollektif bilinçaltının sembollerle ortaya çıkardığı ilham ve sezgi kaynaklı farkındalıklarına karşı kapalı olmamızı sağlıyor. Şuan bu satırları okuyan okuyucularımdan sanatla ilgilenen varsa nedemek istediğimi, kendi iç dünyalarından yaşadıklarıyla teyit edeceklerdir. Öyle zamanlar yaşamışlardır ki, çalışma atolyelerinin zifiri sessizliği içinde açığa çıkan ilham akınlarının hangi kaynaktan beslendiğini anlamak ve içsel seziş kanallarıyla yaşayarak sözcüklerle anlatabilecek kadar basite indirgeyemeyerek harflere sığdıramadıkları duygularını anlamak, bu araçlarla ortaya çıkardıkları sanat eserlerini daha anlamlı hale getirecektir. Onlar eserlerinin kaynağı olan yaratılarına yönelttikleri içsel ilhamı getiren mekanizmalarının büyüleyici yaşantısı içinde, toplumun tırnak içinde delirmek olarak ifade edebileceği, hallerini sanatçılık kimlikleri altında meşrulaştırarak yada saklayarak, sosyal hayata entegrebir yaşantıyı sağlayabilmişlerdir. Onlar benim için özel insanlardır, onların ortaya koydukları ürünlerin tüketiciliğiile meşgul olan insanlık, bu yaratıların arka planında yatan derin ilham sancılarını merak etmeyecektir. Sancının doğurganlığı ile ortaya çıkan sanat ürünün kaynağında, kollektif bilinç altının kopmleks sembollerle açığa çıkardığı sezişlerin dokunuşları saklıdır. Senfonisinin bir köşesine sıkıştırdığı davulun savaşçı ritmine, atalarının düşmanını boğazlarken yaşadığı hayvani zafer hazzının duygusunu sıkıştıran sanatçının sarhoşluğu, kainatın büyüleyeci karanlığı kadar çekicidir. Tuvale en amlamsız sayılabilecek renk ve şekilleriyle dokunan fırçanın ritmi, ilk bulunan ateşin etrafında yaşanılan şaşkınca kaçışın, ilkel heyecanın, vahşiliğin, dürtüselliğin tadını, fırçayı tutan sanatçının ilhamının derinliklerinde gizler. Bu işleyişi anlamak için, sanatsal ve romantik bakış açısı şarttır.
Kaynağı ilham ve sezgi olan kollektif bilinçaltının sembollerinin deşifresi, hazır olmayan zihinler için tehlikeli yönüyle gerçeklik zemini bozabilir. Varoluşu tam olarak anlamlandırmak için, bilincin ürettiği formel, nesnel, dış dünya odaklı bakış açısı yeterli değildir. Fark etmeselerde, her türlü üst bilişsel aktivite içinde olan yaratı sahibi mühendisler, sanatçılar, akademisyenler, hekimler ve bir çok meslek dalı mensubu, bilinç altının ve kollektif bilinç altının kaynaklarından gelen sembollerin sezgi, ilham aracılığıyla bilince taşınan parçalarının etkisiyle yaratılarını oluştururlar, bu süreç tek başına yeterli açıklamayı yapamasa da göz ardı edildiği taktirde anlaşılmaya çalışılanda eksiklik oluşturacağı açıktır. Kızamık aşısını bulmak için kendisini çalışma odasına kapayan hekimin, azimli çalışkanlığının temelinde, elde edeceği ün ve para kaygısının yanında, çok derinlerde capcanlı yaşadığı atalarının kızamık salgını sırasında yaşadıkları dehşetli acıyla kırılmalarının vurucu izlerini, kollektif bilinçaltı depolarındaki sezgi kaynaklı bilgileri ona hissettirir, o adını koyamasa da, bilincinin motivasyon kaynaklarında başka isimleriyle adlandırsa da, o en derinlerinde atalarının acısını yaşıyordur ve yakıcı bir duygudur, ilk anki gibi taptaze bir şekilde oradadır, duruyordur, etkiliyordur.
Sosyal hayatın iş bölümüne baktığınızda toplayıcı ve avcı atalarımızın temel özelliklerini modern hayatın başka yaşam alanları içinde isimleri ve uygulanış şekli değiştirilerek yaşadığımızı fark edebilirsiniz. İlahi sistemin işleyişi için gerekli olan iş bölümünü koşulsuz kabul edişimizin temelinde, kollektif bilinçaltımızın gen kodlarında yaşantı ile yazılmış, davranış sergileme emir talimat listesi sayesinde olmaktadır. İster dürtüler aracılığıyla açığa çıksın, ister sosyal düzenin gelenekçi beklentileriyle açığa çıksın, hayatın devamı için gerekli olan eylemliliğin oluşmasında insanın ortaya çıkardığı her türlü davranış belirleyicidir. Bu yapı fark edilene kadar başımıza gelen herşeyi kadere bağlama teslimiyetçiliğimiz, kollektif bilinçaltının ve bilinçaltının hayatımızı ne yönde etkilediğini anlamamızın önünde engel olmaya devam edecektir. Bu etkilenme durumu ehli tarafından çok önceleri fark edilmiş olup, bütün dinlerdeki çilehanelerin, inzivaların, ibadetlerin yapılma sebebini açıklar şekildedir. Israrcı içe yöneliş, derinlemesine içsel bakış, bizi ilk atalarımızın yaşantısından, kainatın en sırlı bilgilerinin bulunduğu madenlere kadar derinlemesine fark ediş alanlarıyla iniş sağladığı için, bir çok din ehli, filozof, düşüşnür bu keşfi gerçekleştirmek adına, hayat boyu süren ısrarcı ibadetlerine devam edeceklerdir. Organize ve metoda dayalı, herşeyden önce zamana yayılarak uygulanacak içsel dünyaya dikey iniş uygulamaları, akıl dengenizi kaybetmeden bir çok sırlı bilgiye ulaşmanızı sağlayıp sizi olgunluğa yaklaştırarak aslında insan olmanın ölümlü bedenden çok fazlası olduğunu sezdirecek, ilhamına erdirecek bilgilere taşıyacaktır. Bu yol hazır olmayana cehennem, doğuştan hazır olana kutlu bir yoldur, sonunda hüsranda vardır zaferde. Bu riske değecek kadar kendini adamışlığı hak eden ışık vardır sonunda, ölümlü bedenin toprağa girmesiyle sonlanmayan, tüm insalığın ortak göğüslediği, kollektif bilinçaltının kütüphalerinde biriktirilen raf raf kitaplarla yazılmış bir yolculuktur, ölümden sonra da devam eden kutlu yolculuktur, kainatın mabedinde ibadet eden ruhlar ölümsüzdür, hiçlik onların indinde tekliğe dönüştüğünden beri yok oluş onlara korku salmaz, her daim şende olan ile şenlenmiş haldedirler.
Ölümün soğuk korkusu karşısında gelişme fırsatı bulabilen latif duygular, yok oluşun hiçliğinden ziyade var oluşun kutsandığı duyguların oluşmasını da beraberinde getirir. Var oluş haz odaklı, bedene hizmet eden bencilliğin oluştuğu dünyasal kutsanmışlıktan daha fazlasıdır artık. Ilahi olanın nefesinin hissedildiği, damakta alışımışın dışında bir tadı açığa çıkarır. Bu tat haz odaklı dünya seviciliğinin çok ötesine geçmiş, ölüm gerçeğiyle entegre olabilmiş, varlığın olgunluğunu yaşatan, korkuları dindiren yapısıyla iyileştirici ve çokça çekicidir. Rüyayla gerçek arasında, birazda psikotikkırılmalı yapının hizmetiyle oluşabilen sezgisel hissiyat, dengesini yakalayıp dünya ile barışık hale gelebildiğinde sanatçının ilhamını, dervişin ilahi hazzını, aşığın meşkini, çılgının deli kanını besleyecektir. İçinde hissedilmeye başlanan tam olma duygusunun huzurunu başka hiç birşey veremeycektir, öz güveni besleyerek insanın kendisine yük ettiği aşağılamalarıyla barışabilmesini sağlayacaktır. İnsan artık aynada kendisini gördüğü suretinden taşarak evrenin geneline yansıdığını anlayacaktır, bu yansıma bireye zerreden genele yönelişini, bireyciliğinden tüm olanın tekilliğine geçişini sağlayacaktır.
Uzm. Klinik Psikolog Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi