Uzman Klinik Psikolog Burcu Yarapsanlı
Çocuklarda Bağlanma ve Ayrılma
28/01/2012 BAĞLANMA VE AYRILMA Sevgili Anne-Babalar, Ebeveyn-çocuk ilişkisi içerisinde çoğu zaman problem olarak yansıyabilen bağlanma ve ayrılık konusunu bu bölümde ‘‘Bağlanma ve Ayrılma Süreçlerinin Çocuğu Nasıl Etkilediği’’ genel başlığı altında ele alarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Çocuğun hayatında büyük önem taşıyan bu süreçleri aşağıda küçük başlıklar altında sizlere ayrıntılı bir biçimde açıklamaktayım. ÇOCUK KİME NASIL BAĞLANIR? Ebeveyn olarak sizlerin gözü önünde büyüyen koşan, yürüyen, size bütün kaprisleri ile şirinliklerini bir arada sunan çocuklarınız anne karnına düştüğü ilk günden itibaren ÖNCELİKLE ANNEYE hem fiziksel hem de duygusal olarak bağlı durumda olmaktadır. Hamilelik süreci içerisinde anne ile çocuk arasında kurulan bağ sonucunda anne beslendikçe çocuk da beslenebilir ve bu süreç içerisinde anne kendisine ne kadar iyi bakarsa bebeğin de sağlıklı bir şekilde dünyaya gelme şansı o kadar çok artmaktadır. Bebeğiniz dünyaya geldikten sonra ise içgüdüsel davranarak doğuştan gelen bazı davranışları yapmaya ve bunun yanı sıra çeşitli isteklerde bulunmaya hazırdır. Örneğin hiçbir çocuğa hiç kimse annenin memesini emmeyi ve ona isteklerini bildirmesi için ağlaması gerektiğini öğretmez. Kucağınıza ilk aldığınız andan itibaren bebeğiniz sizin sütünüzü emme ihtiyacı duyar ve memenizi bebeğinizin ağzına dayadığınızda bebek sütünüzü emmeye başlar. Bu süreç her insanoğlunun hayatında büyük önem taşımaktadır. Henüz sizinle yeni tanışan bebeğinizin sevilme, korunma, barınma ve karnını doyurma ihtiyaçlarını karşılayan kişi onun hayatının kahramanıdır ve bebeğiniz bu durumda tamamen kendisini annenin bir uzantısı sanmaktadır. PEKİ ÇOCUK ANNEYE BAĞLANIRSA DİĞER KİŞİLERİ SEVMEYİ NASIL ÖĞRENİR? Çocuğunuzun ilk 6 yılında geçirdiği her gün yeni bir deneyim ve yeni bir bilgidir. Çocuk gün içerisinde birlikte vakit geçirdiği kişilerle kurduğu iletişim türü ve geçirilen zamanın kalitesi çocuğun o kişiye bağlanmasını sağlayabilir. Örnek verilerek açıklanacak olursa çocuğun çevresinde ilk tanıdığı kişi anne ile sınırlıyken zaman içerisinde baba, anneanne, babaanne, teyze, dayı vs. gibi kişileri tanımaya başlar. Çocuk zamanla çevresindeki kişilere karşı olumlu ya da olumsuz davranışlar oluşturmayı öğrenir. Örneğin dışarıdan herhangi bir kişi ya da bir akraba çocuğu sevmek için annenin kucağından zorla alıyorsa ya da onu kızdıracak davranışlarda bulunuyorsa çocuk o kişiyi her gördüğünde ağlayabilir, git diyebilir ya da anneye daha sıkı sarılabilir. Dışarıdan gelen bu kişi çocuğu kızdırabilecek davranışları şaka maksatlı bir sevgi gösterisi olarak yapsa bile çocuk henüz bunu anlayabilecek kadar büyümediği için bu kişilerin kendisine gösterdikleri davranışlara göre olumlu ya da olumsuz davranış biçimleri oluşturabilmektedir. Çocuk büyüdükçe değişen isteklerini kim daha çok yerine getirirse ve kim tarafından korunur, sevilir, beslenir ve onunla arkadaş gibi olursa çocuk o kişileri daha çok sevmeye eğilimli olur. Bu nedenle de çocuk baba-anneanne-dede-babaanne gibi anne dışında kendisiyle yakından ilgilen kişilere çoğu zaman dediğini daha kolay yaptırdığını gözlemleyerek onları sever ve bağlanır. Çünkü bu kişiler çocuğun yaşadığı çevreye güven duymasını sağlayan kişilerdir. Çocuk yaşadığı evi ve ortamı anne-babası yanında olduğu için ya da teyze, dayı, anneanne-babaanne, dede gibi kişilerle bu ortamı paylaştığı için kendisini güvende hissedebilmektedir. Bunun en tipik örneğini ise çocuğunuzun 3 yaşından itibaren hayal dünyasını da genişleterek tek başına odasında yatmama isteği ya da tek başına odasına gidip bir şey almak istememe, odanın içinde tek başına oynayamama- tek başına kalamama gibi davranışlarda gözlemleyebilirsiniz. Bazen anne-babalar olarak anlamakta güçlük çektiğiniz ve kapris olarak düşünebildiğiniz bu davranışların altında birçok zaman yeterli derecede gelişmemiş bir özgüven ve aynı evin içinde bile olsa farklı odalarda kendini güvende hissedememe durumu yatmaktadır. PEKİ ÇOCUĞUMUN ANNE-BABASINA YA DA BAŞKA BİR KİŞİYE BAĞLI OLMASI İYİ BİR ŞEY Mİ? Bağlılık ve bağlanma insanoğlunun doğası gereği kendisine yakın gördüğü diğer kişilerle kurduğu bir ilişki türüdür ve bir çocuk kendisini bir yere bağlı hissedemezse bu çocuk boşluğa düşerek depresif, kaygılı, içe dönük, saldırgan bir kişilik geliştirmeye eğilimli olur. İnsanoğlu hayatının hangi döneminde olursa olsun bu insanoğlunun psikolojik yapısı gereği kendini bir yere ve bir kişiye bağlı hissetmesi gerekmektedir. Konuyu daha iyi anlayabilmek için bir yetişkin olarak çocukluğunuzdan itibaren yaşadığınız hayatı düşündüğünüzde önce kendinizi bir aileye bağlı hissetmek istemişsinizdir. Daha sonra anne ve babanızın yabancı ortamlarda hep yanınızda kalmasını ve sosyal çevreniz genişledikçe akrabalarınızla bağlar geliştirmeye başlamışsınızdır. Daha sonra okul ortamı hayatınızın içine girerek belli bir arkadaş grubuna, sınıf ortamına bağlı olmak istemişsinizdir. Hayatınızda bu bağlarla ilgili sevinçler üzüntüler gibi pek çok deneyimler yaşamışsınızdır. Daha sonra evlenmeye karar vererek eşinize bağlı olma ihtiyacı hissetmişsinizdir. Çocuğunuz doğduğunda kendinizi ona bağlı hissetmekte olup, belki tekrar çalışmaya başlayarak işe bağlı olduğunuzu hissetmişsinizdir. Böylece genişleyen sosyal çevrenizle birlikte pek çok şeye bağlı durumda olduğunuzu anlayabilirsiniz. Bu nedenle de çocuklarınız için söz konusu olan bağlılık ilişkisi onların ilk yıllarından başlayıp tüm hayatları boyunca oldukça önemli ve olumlu bir role sahip olmaktadır. Bağlanma çocukluk yıllarında ne kadar önemli ise ergenlik, genç yetişkinlik, yetişkinlik, orta yaş ve yaşlılıkta da aynı şekilde önemli olmaktadır. AMA EN ÖNEMLİSİ ve TEHLİKELİ OLANI İSE BAĞLILIĞIN ÖTESİNE GEÇİP BAĞIMLI İLİŞKİLER KURAN ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEKTİR… Annelik-babalık içgüdülerinizin ve çocuklarınıza karşı duyduğunuz yoğun sevginin sonucunda onların her dediğini yapmaya ve onlarla keyifli vakit geçirmeye büyük çaba sarf edebilirsiniz. Ancak ebeveyn tarafından gösterilen bu iyi niyet çocuklarınıza karşı aşırı koruyuculuğa dönüşmeye başlarsa çocuk bu aşırı koruyucu tutumların etkisi altında anne-babayla bağlılığın ötesinde bir ilişki kurmaya çalışabilir. Özellikle 2-3 yaş arasında erkek çocuğunun anneye, kız çocuğunun babaya olan tutkusu da bağımlı ilişkiye zemin hazırlamaktadır. Çevrenizde gözlemleyebileceğiniz genel örneklerle bu konuyu daha ayrıntılı açıklayacak olursak, bebek doğduktan sonra anneye yardımcı olması için anneanne, babaanne ya da bakıcı gibi herhangi bir kişi de en az anne kadar çocukla ilgilenmeye başlayabilmektedir. Anne bir süre sonra bazı gereksinimlerinden dolayı çocuğu yardımcı kişiye teslim ederek iş hayatına geri dönebilir. Bu durumda anne dışında kendisi ile yakından ilgilenen kişi çocuk ile güzel vakit geçirebilmek için gün içerisinde onun hem oyun arkadaşı olur, hem onu doyuran, bakımını üstlenen, koruyan ve güvenliğini sağlayan kişi olur. Bunun sonucunda yardımcı kişi, çocuk için hayatının vazgeçilmezlerinden biri olmaya başlar ve çocuk mutlu olur. Çünkü kendisini koruyup seven kişiler etrafında artmaya başlamıştır. Çocuk açısından bu duruma uyan hem anne hem baba hem de şimdi bir de farklı bir kişi daha vardır. Çocuğun gelişim süreci içerisinde eğer ebeveyn ve yardımcı kişiler tarafından çocuğa sorumluluk yüklenmez ve aşırı hazırcılığa alıştırılırsa çocuk sağlıklı bir özgüven geliştiremeyebilmektedir. Çünkü çocuk kendi işini yapmak için belli bir çaba sarf etmez ve sürekli yanındaki kişiden yardım bile istemeden işinin hallolmasına alışmış olur. Bu durum çocuğun işlerinin hepsini kendisi için yapan birilerinin mutlaka var olduğunun çocuk tarafından farkına varılmışlığı ile açıklanabilmektedir. Tüm gününü anne ya da bakıcı kişiyle birlikte geçiren çocuğun sosyal çevresi de kısıtlı tutulduğu için artık bu kişiye bağlılığı bağımlılığa dönüşmeye başlayabilir. Bu durumda çocuğa bakan kişi ile çocuk arasında kısa süreli bir ayrılık söz konusu olduğunda bile çocuk bakıcı kişiyi kaybetme korkusu ve bu kişi tarafından terk edilme kaygısı yaşayabilmektedir. Sağlıksız bir ilişki biçimi olarak değerlendirilen bağımlı ilişki geliştirilmesinin çocuğun psiko-sosyal gelişimine de olumsuz yönde etkilerinin olduğu gözlenmektedir. Bu nedenle çocukların fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimleri ön plan tutularak 2-3 yaşına geldiklerinde artık üstlenebilecekleri sorumlulukları onlara yüklemeli ve özgüveninin gelişmesine yardımcı olarak çocuğun sosyal bir ortamda kendi ilişkilerini genişletmesine izin verilmesi çocuklarınız için aldığınız en doğru kararlardan biri olacaktır. Çocukların psiko-sosyal gelişimlerinin sağlıklı olabilmesi için anaokulu ortamı, park ortamları ve kendi isteklerini sözel olarak ifade edebildikleri ilişkilerini genişletebilmesine olanak sağlayan ortamlar çocuğun en az kendi aile ortamlarında sevgiyle büyümeleri kadar büyük önem taşımaktadır. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |